[Avukat Ömer Yılmaz] Bekletici Mesele İçin Emsal Yargıtay Kararları

BEKLETİCİ MESELE İÇİN EMSAL YARGITAY KARARLARI

T.C YARGITAY 7. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 1091 Karar: 2022 / 2155 Karar Tarihi: 21.03.2022
T.C YARGITAY
7.Hukuk Dairesi
Esas: 2022/ 1091
Karar: 2022 / 2155
Karar Tarihi: 21.03.2022

YARGITAY KARARI


Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 30/09/2005 gününde verilen dilekçeyle gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın hukuki yarar yokluğundan reddine dair verilen 31/10/2017 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili, davacı kooperatif ile davalılar arasında düzenlenen Beşiktaş 6. Noterliğinin 27.08.1991 tarihli 60064 yevmiye numaralı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile 941 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 3.868.800.000TL bedel ile davacıya satışının vadedildiğini, bedelin ödendiğini, davalıların davacıyı ibra ettiğini, arsanın kullanımının da fiilen davacıya teslim edildiğini, kooperatif tarafından arsa üzerinde inşaatların bitirilerek üyelerine de fiilen tahsis edildiğini, sözleşme gereğince arsa sahiplerine başvurulmasına rağmen bugüne kadar tapunun devredilmediğini belirterek dava konusu taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile davacı kooperatif adına tescilini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Bir kısım davalılar vekili; davanın reddini savunmuştur.

Davalılar S. T., O. T. ve R. Ö. vekili, 01.06.2008 tarihli sulh anlaşmasından dolayı davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mahkemece, "davacının, satın alma vaadinde bulunduğu dava konusu taşınmazın mülkiyetinin Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1968/673 Esas sayılı dosyasında davalı olduğunu bilerek davalı tarafı tescile zorlamayacağını kabul ederek gayrimenkul satış vaadi sözleşmesini imzaladığı, Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1968/673 Esas sayılı dosyasında görevsizlik kararı verilerek dosyanın Beykoz Kadastro Mahkemesine gönderildiği ve 2009/4 Esas numarası ile yargılamasının devam etmekte olduğu, dava tarihi itibariyle ve halen dava konusu taşınmazın aynına ilişkin mülkiyet ihtilafı oluşturan davanın ve bu davada konulan tedbirin devam ediyor olması ve davacının da bu engeli bilip kabul ederek sözleşmeleri imzalamış olması nedeniyle davalılardan tapu iptali ve tescil talebinde bulunmakta hukuki yararının olmadığı, davalıların istese de böyle bir devirde bulunma hak ve yetkilerinin olmadığı, kabul beyanları doğrultusunda bir hüküm kurulması yoluna gidilemeyeceği, davacının dayandığı sözleşmelerle Kadastro Mahkemesinde devam eden dosyaya müdahil olup talepte bulunması gerektiği, davacının davalılara karşı yükümlülüklerini tam olarak yerine getirip getirmediğinin ayrıca incelenmesine gerek olmadığı" gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, davalıların bir kısmının kayıtsız şartsız davayı kabul ettiğini, bir kısmının da protokol uyarınca davayı kabul ettiğini, protokolün iptali için açılan davanın reddedilip kesinleştiğini, ortada geçerli bir protokol söz konusu olduğunu, dava konusu taşınmazın halen davalılar adına kayıtlı olduğunu, Beykoz Kadastro Mahkemesindeki davada da dava konusu taşınmazın orman alanında kalmadığı anlaşıldığından davanın kabulü gerektiğini, davanın reddinin doğru olmadığını belirterek hükmü temyiz etmiştir.

3.Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2.Hukuki Sebep

İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına yönelik olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu böyle bir davada, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120/1. (1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 413.) ve 492 Sayılı Harçlar Kanununun 16. maddeleri uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile satımı taahhüt edilen taşınmazın dava tarihindeki güncel değerinden ibaret olacağı kuşkusuzdur (04.03.1953 tarihli ve 10/2 Sayılı İBK).

Bilindiği üzere, 492 Sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun (temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.

Ayrıca, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 165. maddesine göre; bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.

3.2 Değerlendirme

Somut olaya gelince; 27.08.1991 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesindeki satış bedeli üzerinden dava harçlandırılmış, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri üzerinden eksik kalan harç tamamlatılmamıştır. Davada ileri sürülen tapu iptali ve tescil isteği ile ilgili olarak taşınmazın dava tarihindeki değeri saptanarak yargılama sırasında bu değer üzerinden hesaplanacak harçtan eksik kalan kısmının varsa tamamlanması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devamla hüküm kurulması gerekirken, bu hususun gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de; dava konusu 941 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, Beykoz Kadastro Mahkemesi'nin 2009/4 Esas sayılı dosyasında nizalı olup bu dosyada karar tarihinde henüz hüküm verilmediğinden 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 165.maddesi uyarınca Beykoz Kadastro Mahkemesi'nin 2009/4 Esas sayılı dosyanın bekletici mesele yapılarak sonuçlandıktan sonra esas talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken; davacının sözleşmeyi imzaladığı sırada kadastro mahkemesindeki davadan haberdar olması ve 941 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kayıtlarında kadastro mahkemesindeki dava nedeniyle ihtiyati tedbir kararı bulunması gerekçe gösterilerek hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.03.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas: 2022 / 764 Karar: 2022 / 1820 Karar Tarihi: 16.02.2022
T.C YARGITAY
9.Hukuk Dairesi
Esas: 2022/ 764
Karar: 2022 / 1820
Karar Tarihi: 16.02.2022

YARGITAY KARARI

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; müvekkilinin 01.03.2010-13.01.2020 tarihleri arasında davalı Sendikanın Ankara Şubesinde şube başkanı olarak çalıştığını, Şubenin 13.01.2020 tarihinde kapatıldığını, Şubenin kapatılma nedeninin kararda yazılı gerekçelerin aksine genel başkan ...'ın yolsuzluklarla anıldığı ve müvekkilinin usulsüzlüklere ve sendikal ahlaka sığmayacak eylemlere göz yummadığı ve bu konuları diğer şube başkanlarıyla paylaştığı için genel merkez tarafından şubenin kapatılarak cezalandırıldığını, davalı Sendikanın 09.01.2020 tarihli 552 karar sayılı Ankara Şubesinin kapatılmasına dair genel yönetim kurulu kararının hukuka uyarlığı bulunmaması nedeniyle iptaline karar verilmesi istemiyle Ankara 36. İş Mahkemesinde 2020/36 esas sayılı davayı açtığını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/10739 soruşturma numarasıyla genel başkan hakkında şikayet başvurusunda bulunduğunu, halen yöneticiyken şubesine girmesine ve özel eşyalarını almasına izin verilmediğini, 2020 yılı Ocak ayında 13 günlük ücretinin ödenmediğini, görev süresi dolmadan ve kusuru olmaksızın şube kapatılarak görevden alındığını, bu nedenle 02.10.2020 tarihine kadar alacağı ücretlerden mahrum bırakıldığını, profesyonel yönetici olduğunu, 2019 yılı Aralık ayı ücretinin net 16.309,00 TL olduğunu, ücretlerin bankadan ödendiğini, 20.01.2016 tarihli Sendika Tüzüğünün 46/d. maddesinde yazılı izinlerin görev süresi boyunca kullandırılmadığını, 46/f maddesinde yazılı 02.10.2016-13.01.2020 tarihleri arası dönemine ait hizmet tazminatının eksik ödendiğini, önceki başkanlık dönemine ait hizmet tazminatının da eksik ödendiğini iddia ederek 01.01.2020-13.01.2020 tarihleri arası ücret alacağından 7.000,00 TL, görev süresinin olağan şekilde biteceği 02.10.2020 tarihine kadar alması gereken ücret alacağından 2.000,00 TL, yıllık ücretli izin alacağından 200,00 TL, 02.10.2016-13.01.2020 tarihleri arası dönemine ait hizmet tazminatından 400,00 TL, önceki başkanlık dönemine ait hizmet tazminatından 400,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL alacağın tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili; alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkili Sendikanın 20. Olağan Genel Kurulunda Sendika Tüzüğünün 17 ve 20. maddelerine istinaden ihtiyaç duyulması halinde şubeler açılması, birleştirilmesi ve kapatılması hususunda Genel Kurulca Genel Yönetim Kuruluna yetki verilmesinin teklif edildiğini, telifte davacının imzasının bulunduğunu, teklifin oybirliği ile kabul edildiğini, Sendika Merkez Yönetim Kurulunun 09.01.2020 tarih ve 552 Sayılı kararı ile Sendika Ankara Şubesine bağlı işyerlerinin fiziki dağılımının farklı bölgelerde olması, şubeye bağlı çimento fabrikalarının bağlı oldukları holdingler itibariyle yönetim birliğinin sağlanamaması nedeniyle yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmelerinin yürütümü ve bu işyerlerinde çalışan üyelerin sorunlarına cevap verme konularında Ankara Şubesi tarafından verilen hizmetin yetersiz kaldığı değerlendirilerek, şube faaliyet alanları ile ilgili geçmiş dönemdeki uygulamaya geri dönülmesine Ankara Şubesine bağlı işyerlerinin diğer şube faaliyet alanlarına dahil edilmesine Ankara Şubesinin kapatılmasına, şubenin kapatılması nedeniyle şube başkanlığı görevini yürütmekte olan davacının profesyonel şube başkanlığı görevinin sona erdirilmesine karar verildiğini, 09.01.2020 tarihinde görevinin sona erdiğini, 2020 yılı Ocak ayının 9 günlük ücretinin ödendiğini, profesyonel yönetici olarak hizmet akdiyle çalışmadığını, vekalet akdiyle hizmet gördüğünü, görev süresinin olağan şekilde biteceği 02.10.2020 tarihine kadar olan ücret alacaklarını talep etmesinin vekalet akdi hükümleri gereğince mümkün olmadığını, şube başkanlığı görevini sona ermesini haklı gerekçelere dayandığını, hakettiği izinlerini kullandığını, izin süresi için ödenen izin harçlıklarını talep ettiğini ve ödendiğini, görevin sona ermesinin Sendika Tüzüğünün 46/f maddesinde sayılan sebeplerden olmadığını, Sendika Tüzüğünün 46/f maddesinde sayılan hizmet tazminatlarının ödendiğini, önceki dönemlere ilişkin tüm hizmet tazminatlarının ödendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

İlk Derece Mahkemesince, "… davacının, davalı Sendikanın Ankara şubesi başkanı olarak görev yaptığı; Ankara Şubesinin kapatılması üzerine davacının görevinin sona erdiği, taraflar arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olup, kıdem tazminatı koşullarının oluşmadığı; davalı Sendika Tüzüğü'nün 46/f maddesi uyarınca hizmet tazminatı ödenmesi gerektiği; ödenmesi gereken hizmet tazminatının, 4857 Sayılı Kanun'un 112.maddesi uyarınca kıdem tazminatı niteliğinde olup, hizmet tazminatına esas alınan ücretin, kıdem tazminatı için Yasada öngörülen tavan ücretin üzerinde olmaması gerektiği, emsal nitelikte olan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2020/4123 karar ve 11/03/2020 tarihli kararının da bu yönde olduğu, buna göre hesaplama yapıldığında davacıya 65.842,19 TL hizmet tazminatı ödenmesi gerekirken, davalı Sendikaca faiziyle birlikte 155.253,88 TL ödeme yapıldığı; davacının ödenmeyen ücret alacağının bulunmadığı; taraflar arasındaki ilişki hizmet akdinden kaynaklanmadığından yıllık izne hak kazanmadığı; davalı Sendika Tüzüğünde aksi yönde bir düzenleme bulunmadığı, hal böyle olunca yıllık izin ücreti alacağına ilişkin davanın bu yönden reddi gerektiği; kaldı ki davacı asil beyanından yasal dayanağı olmadığı halde yıllık izin ücreti adı altında davalı tarafından davacıya ödeme yapıldığı; taraflar arasındaki sözleşmenin belirli süreli olmadığı, bu bağlamda bakiye ücret alacağı davasının reddi gerektiği , bir an için bakiye ücrete hak kazanıldığı düşünülecek olsa dahi, usulen ödenen yıllık izin ücreti alacağı ile fazladan ödenen hizmet tazminatı tutarı, bakiye ücret alacağı tutarından tenzil edildiğinde bakiye alacak bulunmadığı" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İstinaf başvurusu:

İlk Derece Mahkemesi'nin kararına karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:

Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Temyiz başvurusu:

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 28. maddesinin altıncı fıkrasında, sendikaların, gelirlerini, bu Kanunda ve tüzüklerinde gösterilen faaliyetler dışında kullanamayacağı ve bağışlayamayacağı hususu belirtilmiştir. 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu'nun 44. maddesi de aynı doğrultudadır.

6356 Sayılı Kanun'un 8. maddesinde, sendika tüzüklerinde, sendika yöneticilerinin ücretleri ile ilgili usul ve esasların yer alması gerektiği belirtildikten sonra, aynı Kanun'un 11. maddesinde, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin kurulu üyelerine verilecek ücret, tazminat, ödenek ve yolluklar ile sosyal hakların belirlenmesi konusundaki görev ve yetkinin genel kurulda olduğu ifade edilmiştir. Yine 2821 Sayılı Kanun'un 45. maddesinin birinci fıkrasında da aynı hususlar ifade edilmiştir.

Sendika ile sendika yöneticileri arasındaki ilişkinin kural olarak vekalet ilişkisi olduğu kabul edilmelidir. Ücret, vekalet sözleşmesinin zorunlu unsuru değildir. Buradan hareketle sendikalarda profesyonel sendika yöneticisi ve amatör sendika yöneticisi olmak üzere iki tip yöneticinin söz konusu olduğunu söylemek gerekir. Sendika yöneticilerine verilecek ücretler ile sağlanacak diğer menfaatleri belirleme yetkisi ise münhasıran genel kuruldadır.

Bu genel açıklamalar ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-) Davalı Sendika'nın Ankara Şubesi'nde şube başkanı olarak çalışmakta iken davacıya her ay ödenen ücretin miktarı tarafların arasında uyuşmazlık konusudur.

Davacı dava dilekçesinde, en son aldığı ücretin 16.309,00 TL. olduğunu ve bankaya ödendiğini açıklayarak dava konusu alacaklarını talep etmiştir. Bu iddiasının ispatı için de banka kayıtlarına dayanmıştır.

Davalı Sendika vekili ise cevap dilekçesinde davacının profesyonel sendika yöneticisi olarak görev yaptığını vekâlet akdi çerçevesinde hizmet verdiğinden görev süresinin sona erdiği tarihe kadar bakiye süre ücret alacağı talep edemeyeceğini ve görev yaptığı sürece de bütün alacaklarının ödendiğini savunmuş, ayrıca ve açıkça aylık ödenen ücretin miktarına ilişkin bir açıklama bulunmamıştır.

İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, ücret bordrolarından davacının ücretinin net 7.342,94 TL., brüt 10.386,83 TL. olduğu tespit edilerek buna göre alacak kalemlerinin hesaplandığı, ancak burada hangi bordroların esas alındığına ilişkin bir somutlaştırma yapmadan bu saptamanın yapıldığı anlaşılmıştır.

Bölge Adliye Mahkemesi ise davacının ücret miktarına ilişkin itirazının, dosya kapsamındaki sendika cevabî yazısını esas alarak yerinde görmemiştir.

Oysaki dosya kapsamında yer alan ve yargılama safhasında İlk Derece Mahkemesince celbedildiği anlaşılan banka kayıtlarından, davacıya 31.01.2019 ilâ 30.12.2019 tarihleri arasında her ay düzenli olarak 16.309,55 TL. maaş adı altına ödeme yapıldığı, keza 30.01.2018 ilâ 31.12.2018 yılları arasında da düzenli olarak 14.779,9 TL. maaş adı altında ödemelerin yapıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, banka kayıtlarının aylık ücret miktarına ilişkin davacı iddiasını doğruladığı görülmekle bu iddianın ispatlandığı kabul edilmelidir.

Açıklanan nedenlerle; ücret miktarı yönünden denetime elverişli olmayan bilirkişi raporu esas alınarak ve yanılgılı değerlendirmeyle davanın tarafı olan Sendikanın sunduğu belgelere üstünlük tanınarak yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

3-) Diğer bir uyuşmazlık konusu ise davacının bakiye süre ücreti alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır.

Davacı başkanlığını yaptığı Sendika Şubesinin hukuka aykırı olarak kapatılması nedeniyle görev süresi dolmadan ve kusuru olmaksızın görevden alındığını iddia ederek görev süresinin olağan şekilde biteceği 02.10.2020 tarihine kadar mahrum kaldığı ücret alacaklarını istemiştir.

Dosya içeriğinden, davacının şube kapatılması kararının iptali talebiyle dava ikame ettiği ve bakiye süre alacağı için açılan bu davanın da bekletici mesele yapılmasını talep ettiği anlaşılmıştır.

İlk Derece Mahkemesince, taraflar arasında sözleşmenin belirli süreli olmadığı gerekçesiyle bakiye süre alacağı talebi reddedilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince de, davacının görevinin şube kapatılması ile sona erdiğinden ve aralarında vekâlet ilişkisi olduğundan bakiye süre ücretine hak kazanamayacağı ve şube kapatılma kararının iptali için açılan davanın sonucunun da bekletici mesele yapılmasında hukukî yarar bulunmadığı gerekçesiyle bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.

Anayasamızın 2'nci maddesinde “hukuk devleti” ilkesi devletin temel niteliği olarak düzenlenmiş olup, bu ilke hukuka aykırı eylem ve işlemler nedeniyle kişilerin uğradığı zararların giderilmesini gerekli kılmaktadır.

Davacının bakiye ücret alacağı talebi ise davalının hukuka aykırı kapatma kararına dayandırılmıştır. Davacının görevi 09.01.2020 tarihli kapatma kararı ile sona erdirilmiştir. Dava ise 03.02.2020 tarihinde açılmıştır. Dava tarihi itibariyle muacceliyet şartı gerçekleşmiştir. Burada çözülmesi gereken diğer bir husus şube kapatma kararının hukuka aykırı olup olmadığıdır. Bu sorun ise kapatma kararına karşı açılan davanın sonucuna göre belirlenecektir.

Dolayısıyla, şube kapatma kararına karşı açılan davanın sonucu beklenilmeden (bekletici mesele yapılmadan), yazılı gerekçeyle bakiye süre ücret alacağının reddi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı bozularak ortadan kaldırılmasına, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin ise kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.02.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C YARGITAY 6. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 461 Karar: 2021 / 1861 Karar Tarihi: 29.11.2021
T.C YARGITAY
6.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 461
Karar: 2021 / 1861
Karar Tarihi: 29.11.2021

YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ : Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

İLK DERECE MAHKEMESİ : Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi


Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen kararın temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

- K A R A R -

Dava, hakedişlerden nakdi olarak kesilen teminat bedelinin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen hüküm taraf vekillerince istinaf edilmiş, Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararını kaldırarak davanın kabulüne karar vermiş, bu karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 09.08.2010 tarihli taşeronluk sözleşmesi imzaladığını ve bu sözleşmeye göre müvekkilinin hakedişlerinden %3 oranında teminat kesildiğini, bu teminatın da işin bitiminde iade edileceğinin kararlaştırıldığını, müvekkilinin 19 hakediş bedelinden kesilen teminat tutarının işin kesin kabulünün yapılmasına rağmen müvekkiline iade edilmemesi nedeni ile Trabzon İcra Müdürlüğünün 2017/153 sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itirazı ile takibin durduğunu, itirazın iptalini, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının tahsilini, davanın kabulünü talep etmiştir.

Davalı vekili, taraflar arasındaki 09.08.2010 tarihli sözleşmeye göre davacının işi yaparken verdiği zararlardan sorumlu olduğunu, davacının sözleşme ile üstlendiği edimini yerine getirirken gerekli önlemleri almaması nedeni ile istinat duvarına dökülmesi gereken betonun işyerinin yanındaki dereye karıştığını ve gerek Rize Orman Bölge Müdürlüğüne ait alabalık üretim tesislerinde gerekse de özel şahıslara ait balık çiftliklerinde balık ölümlerinin meydana geldiğini, zarar görenlerin şikayeti üzerine açılan ceza davalarında sorumluluğun davacıda olduğunun belirtildiğini ve hukuk mahkemelerinde birden fazla tazminat davası açıldığını, açılan tazminat davalarının bekletici mesele yapılması gerektiğini, müvekkilinin davacıya olan borcunun da talep miktarı kadar olmadığını, davanın reddini savunmuştur. Yerel mahkemece, tarafların ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde davalının davacıya teminat kesintilerinden kaynaklı borcunun bulunduğu gerekçesi ile davanın 100.585,03 TL üzerinden kısmen kabulüne, alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, bu karar taraf vekillerince istinaf edilmiştir.

Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacının istinaf başvurusu yönünden ise 44.568,20 TL'lik davalının cari hesap ekstresinde "genel amaçlı virman dekontu" açıklamalı virman işleminin, davacı tarafın bilgisi veya muvafakatı dahilinde yapıldığına ilişkin dosyaya davalı tarafından herhangi bir delil sunulmadığı, dosya kapsamına göre de virman işleminin davacı tarafından kabul edildiği sonucuna varılamadığı, davalının borcunun 145.153,23 TL olduğu gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararını kaldırarak davanın kabulüne karar vermiş, bu karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Taraflar arasında akdedilen 09.08.2010 tarihli Meryemana Manastırı Çakırgöl İl Yolu yapımı konulu taşeronluk sözleşmesi, sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı (dava tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470-486 md.) maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Sözleşmeye göre davacının taşeron, davalının ise yüklenici olduğu ve sözleşmenin birim fiyatlı olarak imzalandığı anlaşılmıştır.

Eser sözleşmesi, karşılıklı edimleri içeren bir iş görme akdîdir. Yüklenici, Türk Borçlar Kanunu'nun 471. ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 356. maddesi uyarınca iş sahibinin yararını gözeterek özen görevini sadakatle yerine getirmek, yüklendiği işi sözleşme ve yasa hükümlerine, fen ve sanat kurallarına uygun olarak tamamlamak zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davaranışları esas alınacaktır. Sadakat borcu, yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapma, zararına olacak şeyleri yapmama anlamını da ifade eder. İş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir.

Eser sözleşmesi konusu kapsamında teminat, sözleşmede kararlaştırılan edimlerin ifasını, taahhüdün yerine getirilmesini, aksi halde lehine teminat verilen yüklenicinin alacağını karşılamak veya iş sahibinin zararını gidermek için verilen garanti ve karşılıklar olarak nitelendirilmektedir. İş sahibi lehine teminat, eser sözleşmesinde yüklenicinin edimi sözleşme ve eklerine uygun olarak yerine getirmesini temin için verilir. İşin eksik ve ayıplı ya da sözleşmeye aykırı şekilde yapılması halinde iş sahibinin zararının giderilmesini güvence altına alır. Bu nedenle aksi kararlaştırılmamış ise yüklenicinin iş sahibine verdiği teminatlar, iş sahibinin zararları karşılandıktan ve iadesi için sözleşmede başkaca koşullar öngörülmüş ise bunlar yerine getirildikten sonra teminatları veren yükleniciye iade edilecektir. ( Muammer Öztürk, Zeki Gözütok Usul ve Esaslarıyla Eser Sözleşmesi Uygulaması s.154-163)

Söz konusu açıkamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, taraflar arasındaki 09.08.2010 tarihli sözleşmenin 10. maddesinde hakedişlerden %3 oranında nakit teminat kesileceği, 16. maddesinde gerek şantiyede çalışanlar gerekse haricen şantiyeden zarara uğrayan 3. şahısların her türlü tazminatı ve cezai hususlarda taşeronun sorumlu olacağı kararlaştırılmıştır. Davalı vekili, Maçka Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/146 Esas sayılı dosyası ile işin yapıldığı yerdeki balık üretim çiftliklerine verilen zararda sorumluluğun davacıda olduğunun belirtildiğini, ayrıca Orman Su İşleri Bakanlığının Maçka Asliye Hukuk Mahkmesi’nin 2014/130 Esas sayılı dosyasında açtığı davada dava sonucunda 1.011.293,79 TL zararın her iki şirketten alınmasına karar verildiğini ve bu kararın icraya konduğunu, müvekkilinin takip dosyasına 1.500.993,67 TL teminat mektubu koyduğunu, aynı şekilde ... Ltd. Şti.’nin de Maçka Asliye Hukuk Mahkemesinde 2014/426 Esas Sayılı davası ile dava açtığını ve yargılamanın devam ettiğini, yine ... Su Ürünleri A.Ş’nin Maçka Asliye Hukuk Mahkemesinde 2015/6 Esas sayılı davayı açtığını ve açılan tazminat davalarının bir kısmının Yargıtay incelemesinde bir kısmının ise ilk derece mahkemesinde olduğunu, belirtilen tazminat davalarının eldeki dava için bekletici mesele yapılmasını, açılan davalarda ödenecek tazminat bedelinin bu davadaki hükmedilecek bedelden mahsubunu talep etmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere davacının, taraflar arasındaki sözleşme kapsamında edimini yerine getirirken sebebiyet verdiği zararlardan sorumluluğu bulunmakta olup, eldeki dava ile iadesini talep ettiği teminat tutarları bakımından, dava dışı zarar gören ilgililerin açtığı tazminat davalarının bekletici mesele yapılıp, bu davaların sonucuna göre iadesi talep edilen teminat bedelleri bakımından bir karar verilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararı kaldırıldığına göre davalının beyan ettiği tazminat davalarının sonucu beklenerek, iadesi istenen teminat bedelleri bakımından bir karar verilmesi gerekirken, açılan tazminat davalarının dava konusu ile ilgisi bulunmadığı, taraf arasındaki iç ilişkide ileri sürüleceği, bu nedenle bekletici mesele kabul edilmesine gerek olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin 2. bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, davalı vekilinin temyiz itirazlarının 2. bent kapsamında kabulü ile Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 2020/304 Esas, 2020/415 Karar sayılı 14.10.2020 günlü hükmünün temyiz eden davalı lehine BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 6100 sayılı HMK 373. madde hükümleri gözetilerek dosyanın Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine, karardan bir örneğinin ise ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 29.11.2021 gününde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

T.C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 1384 Karar: 2021 / 8516 Karar Tarihi: 09.11.2021

T.C YARGITAY

4.Hukuk Dairesi

Esas: 2021/ 1384

Karar: 2021 / 8516

Karar Tarihi: 09.11.2021


YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi 


Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalı borçlu ... hakkında takip yapıldığını, takibin semeresiz kaldığını, dava konusu taşınmazlarını diğer davalılara devrettiğini belirterek, bu tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı,Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 12.01.2016 tarih 2015/12568 Esas 2016/187 Karar sayılı ilamı ile tasarrufun iptali davalarında diğer dava koşulları yanında, takibin kesinleşmesi yanında takip konusu alacağında gerçek olması gerektiği, dosya içeriğinden, takip dayanağı senetle ilgili olarak borçlunun kendisi tarafından doldurulmadığı ve resmi belgede sahtecilikten dolayı alacaklıyı şikayet ettiği yargılama sonunda davacı alacaklının beraat etttiği ancak kararın Yargıtay tarafından bozulduğu ve yargılamanın Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/119 Esas sayılı dosyası ile devam ettiği bu yargılama sonunda senedin sahtecilikle düzenlendiği sabit olduğu takdirde dava dayanağı takiple ilgili borcun gerçek olmadığı anlaşılacağından belirtilen Ağır Ceza dosyasının kesinleşen sonucunun bekletici mesele yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, kabule göre de, aciz durumu sabit olan borçlu, borcun doğumundan sonra dava konusu taşınmazları önce üçüncü kişiler ... ve ...'a sattığı, davalı ...’nin borçlunun kardeşinin oğlu, ... ise halasının torunu olup, borçlu ile aynı köyde ikamet etmektedir. 6 parça taşınmaz 26.08.2003 tarihinde davalı ...'a 2 parça taşınmazda yine aynı gün davalı ...'ye raiç bedellerinin çok altında bir fiyatla satıldığından, üçüncü kişi davalı ...'nin İİK'nun 278/3-1 maddesi kapsamında akrabalık ilişkisi olduğu, yine aynı maddenin 3-2.maddesine göre fahiş bedel farkı nedeni ile tasarrufların bağış niteliğinde olup iptali gerektiği diğer davalı ...'ın da borçlunun mali durumunu bildikleri ve bilmeleri gerektiğinden anılan davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği, dördüncü kişilerden Birdal davalı ...'ın kardeşi olduğu dolayısı ile yine borçlunun halasının oğlu olduğu ve aynı köyde ikamet ettiklerinden borçlunun mali durumunu bilmediği ve iyiniyetli olduğundan söz edilmeyeceğinden bu davalı yönünden de davanın kabulü gerekirken hatalı değerlendirme ile reddi isabetsiz olduğu, davalı ...’nın


ise dava konusu 1761 parseli davalı ...'den satın alan dördüncü kişi olup aynı köyde ikamet etmediği, akrabalık ilişkisi bulunmadığından kötü niyeti ispat edilemediğinden, davalı ... hakkında açılan davanın reddi isabetli olmakla birlikte davanın ... yönünden İİK'nun 283/2.maddesi gereğince bedele dönüşüp dönüşmediğinin değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin de hatalı olduğundan bahisle bozulmuş, bozmadan sonra davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.

Bu davaların görülebilmesi için genel dava koşullarının yanında, davacının borçludan bir alacağının olması ve her dava koşulunda olduğu gibi bu koşulun da kararın kesinleşme aşamasına kadar varlığını devam ettirmesi gereklidir.

Somut olayda, dava dayanağı takip konusu alacak ile ilgili olarak, borçlu ... tarafından davacı alacaklı aleyhine açılan menfi tesbit davasında, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/16 Esas 2021/15 Karar sayılı ilamı ile borçlunun borçlu olmadığının tesbitine karar verilmiş kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.

Buna göre, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/16 Esas 2021/15 Karar sayılı ilamının kesinleşmesi bekletici mesele yapılmalı, borcun olmadığı hususunun kesinleşmesi halinde, davanın reddine, aksi durumda şimdiki gibi karar verilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ...'a geri verilmesine 09/11/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2021 / 834 Karar: 2021 / 7374 Karar Tarihi: 25.10.2021
T.C YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 834
Karar: 2021 / 7374
Karar Tarihi: 25.10.2021

YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 15.06.2021 Salı günü davalı vekili Av. ... ile davacı vekili Av. ... geldiler. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan tarafların vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; davacının davalı belediyenin kira sözleşmesine ve B.K. 301. maddesi hükmüne aykırı davranması nedeniyle tazminat isteminde bulunduğu, hizmet kusuruna değil özel hukuk ilişkisine (kira akdine) dayandığı gerekçesiyle, uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğuna, mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın görev yönünden (dava şartları oluşmadığından) reddine karar verilmesinin doğru olmadığına değinilmiştir.

Mahkemece, bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasında ... 4. Noterliği’nin 23.07.2012 tarih ve 10382 yevmiye sayılı işlemi ile tasdik edilen 23.07.2012 başlangıç tarihli ve üç yıl süreli yazılı kira sözleşmesi bulunduğu, davalı belediyenin davacı kiracıyı 15.01.2015 tarihinde zabıta ekibi vasıtasıyla taşınmazdan erken ve haksız tahliye ettiği bu nedenle de zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; karar, davalı ... vekilince temyiz edilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 165/1. maddesi “Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.” şeklindedir. Bir davadaki asıl sorun hakkında karar verilebilmesi için daha önce çözülmesi gereken bir sorunun başka bir mahkeme tarafından başka bir davada karara bağlanması gereken hallerde bekletici mesele söz konusu olur. Derdest olan bir davanın sonuçlanmasının başka bir davada bekletici sorun yapılabilmesi için bekletici mesele yapılacak davanın başka bir mahkemede görülmekte olması ve iki dava arasında bağlantı bulunması gerekir.

Somut davada; davacı ...’nın hem iş yeri açma ve kapatma ruhsatı veren idari birim hem de kendisinin taşınmazı davacıya kiralaması ve aralarında kurulan kira akdi nedeniyle kiralayan konumunda olduğu anlaşılmaktadır. Bu iki işlem iç içe geçmiş durumdadır. Davacı idare, önce davalıya verilen iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatını



iptal etmiş, ardından da kiralanan taşınmazı tahliye etmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacı tarafından öncül işlem konumundaki işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptaline dayalı, işyerinin süresiz olarak kapatılmasına ilişkin işlemin iptaline istemiyle idare mahkemesinde dava açıldığı, Muğla İdare Mahkemesinin 29/06/2016 gün ve 2015/181 esas ve 2016/602 karar sayılı ilamıyla, davacıya ait iş yerinin yapı ruhsatı ve yapı kulanma izin belgesinin olmadığının anlaşılması üzerine söz konusu iş yerine ait iş yeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edildiği ve bu işleme karşı dava açılmayarak kesinleştiği anlaşıldığından bahse konu iş yerinin süresiz olarak kapatılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine de dosyanın Danıştay’a gönderildiği ve halen temyiz incelemesinde olduğu anlaşılmıştır.

Şu durumda mahkemece, idare mahkemesindeki davanın sonucunun eldeki davaya etkisi nedeniyle bekletici mesele yapılarak, idare mahkemesindeki dava dosyasının karara bağlanması ve kesinleşmesinin beklenmesi, sonucuna ve dosya kapsamına göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3.050,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 25/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.